Himba Kabilesi, kuzey Namibya’da, eski ismi Kaokoland olan Kunene yöresinde yaşayan etnik bir grup. Tüm dünyanın Kırmızı Kadınlar olarak tanıdığı ve ilginç saçlarından dolayı ‘kuaför’ unvanına sahip Himbalar, on beş ve on altıncı yüzyıllarda diğer bir kabile olan Hererolarla birlikte Botswana’dan gelerek kuzeybatı Namibya’ya yerleşmişler. Avcılık ve toplayıcılıkla geçinen, göçebe bir topluluk olan Himbalar, Hererolarla akraba.
Himba Kabilesi, batılılaşan Hererolara göre geleneksel yaşam tarzlarını koruyan bir topluluk. Tarih boyunca pek çok badire atlatsalar da ayakta kalmayı bilen Himbalar, Güney Afrika Cumhuriyeti’nin onlar için ayırdığı koruma alanından önce kuraklık ve iç savaş dönemlerinde komşu Angola’ya sığınmak zorunda kalmışlar.
Ancak 1980’lerde yaşanan ciddi kuraklık, Himbaların yaşam tarzını yok olma noktasına getirmiş. Günümüzde nüfusu 20 bin ila 50 bin arasında değişen Himbalar, günümüzde halen doğal koruma alanlarında yaşıyor.
Himba Kabilesi, Namibya
Kunene’ye geldiğinizde, bu sıra dışı yaşamı görmek ve onlara birkaç gece misafir olabilmek için Himba köylerinin kabile şeflerinden izin almanız gerekiyor. Himba Kabilesinin geçim kaynağı olan keçilerin sütü ve yağı çok değerli. Kadınlar kabilenin her şeyi.
Keçileri sağıp çocuklara bakarken, kuyulardan köye su getirip yemek yapıyor, keçi ve ineklerin derileri ile çadırlar inşa edip bir de üzerine çocuklara bakmak konusunda kendi aralarında yardımlaşıyorlar. Emek isteyen işlerin çoğunu yapan kadınlardan kalan tek iş olan sığırları otlatmayı da erkekler yapıyor.
Vücutlarının büyük bölümü çıplak olan ve sürekli güneş altında çalışan Himbalar, derilerinin güneş ışınlarından zarar görmemesi için keçi yağı, birtakım otlar ve kırmızı boyadan elde ettikleri karışımı vücutlarına sürüyorlar.
Bu maddeyi aynı zamanda saçlarını şekillendirmek için de kullanan Himbaların ciltlerinin kırmızımsı rengi alması, yalnızca korunma amaçlı değil. Kırmızı renk toprağın bereketini ve insan kanını, yani yaşamı temsil ediyor. Her sabah güne başlarken düzenli olarak yapılan bu işleme otjite adı veriliyor.
Oldukça ilginç saç stilleri olan Himbaların küçük kızları ergenliğe kadar, saçlarını ikiye ayırıp örerek, yüzlerinin önüne gelecek şekilde uzatıyorlar. Ergenlikten sonra ise tereyağı, çamur, aşı boyası ve keçi kılıyla karıştırdıkları, örgüler yapmaya başlıyorlar.
Ergenliğe geçiş yapan genç kızın başına deriden yapılan bir taç takılıyor ve bu sayede tüm kabileye, evlenme yaşına geldiği duyuruluyor.
Diğer yandan da erkekler evlenene kadar saçlarında tek bir örgü kullanırken, evlenenler bir daha çıkarmamak üzere bir çeşit bez parçası ile başlarını sarıyorlar. Yalnızca cenaze törenlerinde çıkarabildikleri bu başlıklar yüzünden yanlarında, saçlarını türbanın altından kaşıyabilmek için oku andıran bir alet taşıyorlar.
Yaşadıkları yörenin çetin çöl şartları ve dış dünyadan kopuklukları sayesinde geleneksel yaşam tarzlarını büyük ölçüde koruyan Himbalarda, kadın ve erkek evlendiğinde çift aileli bir düzene dahil oluyorlar.
Yani hem gelin hem de damat olarak karşı aileye tabi olan Himbala çiftlerinin bu geleneği, yüzyıllar boyunca zor iklim koşullarına karşı savaşmalarını sağlamış.
Her kabile üyesinin anne ve baba tarafından olmak üzere iki klana üye olduğu Himba Kabilesi’nde, klanlar en yaşlı erkek üye tarafından idare ediliyor. Erkek çocuklar babalarının klanında yaşarken, kızlar evlenince erkek tarafının klanına geçiyorr. Ancak veraset sistemi ise ilginç, baba tarafının değil, anne tarafının neslini izliyor.
Yani bir erkek, babasının değil, dayısının keçilerini miras alıyor. Bu çift aile üyeliği ise, dünya üzerinde yalnızca Batı Afrika, Hindistan, Avustralya, Melanezya ve Polinezya’daki sınırlı sayıda topluluklarda görülüyor.
Evlendikten sonra ise çocuk sahibi olmak ayrı bir ritüel. Kabilenin kadınları hamile kalmaya karar verdiklerinde bir ağacın altına oturuyor ve dünyaya gelmek isteyen çocuğun kendisiyle iletişim kurmasını bekliyorlar.
Çocuğun annesiyle kurduğu ilk iletişimin, ona söylediği bir şarkı ile başlattığına inanılıyor. Çocuğun söylediği şarkıyı duyan anne bu şarkıyı kocasına da öğretiyor ve ardından hamile kalıyor.
Çocuğun annesine söylediği bu şarkı, onun doğum günü olarak kabul ediliyor ve yaşı bu tarihe göre hesaplanıyor. Bu şarkının çocuğun ileriki yaşamında da ayrı bir önemi var.
Çocuk ilerleyen yaşında toplumsal bir yasayı ihlal ettiğinde veya bir suç işlediğinde, köy meydanına çağrılıp topluluk tarafından çembere alınıyor ve ona hep bir ağızdan kendi şarkısı söyleniyor.
Kabilenin kadim geleneklerine göre, anti sosyal davranışları düzeltmenin yolu cezalandırmadan değil, sevgiden ve o bireye kendi gerçek kimliğini hatırlatmaktan geçiyor.
Himbaların bulunduğu bölgeye ulaşıp bu kırmızı insanlarla tanışmak istiyorsanız, Himbaların konuştuğu dil olan Otjihimba’yı bilen bir rehber bulmanız şart. Öyle ki kendinizi istemediğiniz bir şekilde turistik ve gerçeklikten uzak ticari Himba köylerinde bulabilirsiniz.
Namibya Hükümeti’nin açtığı seyyar okullar sayesinde artık Himba çocukları okuma yazma biliyor. Diğer yandan Himbalar uluslararası eylemcilerle birlikte Kunene Nehri üzerine yapılacak barajı engelleyerek topraklarının su altında kalmasını önlediler.
Himba erkekleri ise buldukları batılı kıyafetleri giymeye oldukça gönüllü. Himba Kabilesi insanların kötülüğünü düşünmeyen, yardımsever, para ve mal-mülk gibi kaygıları olmayan, sevgi dolu ve duyarlı insanlar.