Suna-İnan Kıraç Kaleiçi Müzesi, Antalya’nın tarihi merkezi Kaleiçi’nin önemli kültür durakları arasında. Koç Üniversitesi bünyesinde kurulan Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Merkezi (AKMED) ve Suna-İnan Kıraç Kaleiçi Müzesi; Türk gelenekleri ve Türk halk kültürünün yansıtan, bu birikimin simgelerini belgelemeyi ve gelecek kuşaklara aktarmayı hedefleyen Antalya’nın önemli müzelerinden biri.

Müze eski Antalya’nın merkezinde korunması gerekli, kültür varlığı olarak da tescilli iki binanın 1993-1995 yıllarında restore edilmesiyle 1996 yılında hizmete açılmış. Müzenin tam karşısında bulunan AKMED ise yirmi yılı aşkın süredir Akdeniz kültürüne, çok sayıda araştırma, proje ile katkı sunan bir kültür, eğitim ve araştırma merkezi olarak çalışmalarına devam ediyor.

Geleneksel Antalya evinde kına gecesi canlandırması

Suna-İnan Kıraç Kaleiçi Müzesi

Müzenin kapısından girdiğinizde eski Antalya evlerinde çok sık kullanılan mozaik zeminle karşılaşıyorsunuz. Konyaaltı Plajından toplanmış çakıl taşları, özel bir harç üzerine geometrik şekillerle dizilmiş. Çakıl taşlarının arasındaki boşluklarda gün boyu kalan su, sıcak iklim koşulları için evlerin girişinde ve avlularda serinlik sağlamayı amaçlıyor.

Büyük bir duvara yerleştirilmiş Antalya haritası, müzeye girerken tam karşınızda yer alan su kuyusu, yerdeki mozaikler ve zevkle döşenmiş bahçe; içeride göreceklerinizle ilgili ufak ip uçları veriyor.

Geleneksel Antalya evi

Avlunun girişinde hemen sağda yer alan 19.yüzyılda inşa edilmiş dış sofalı bir Antalya evi. Tahta merdivenlerden çıktığınızda evin üst katındaki “hayat” bölümü ve bu bölüme bağlı üç tane odayı görüyoruz.

Hayat bölümü zaman şeridi gibi. Hükümet Konağı, Tophane parkı, Uzunyol, Liman…Siyah beyaz bu fotoğrafların en eskisi 1892 yılından kalma. Eski Antalya’nın izlerini taşıyan bu fotoğraflar, birçok hikayeyi barındırıyor. Fotoğrafları incelerken,” hayat” bölümüne bağlı odalardan güzel bir kına gecesi türküsü çalınıyor kulaklara.

Müzenin bahçesi

Bu odalarda 19.yüzyıl Antalya’sında bir düğün evi canlandırılmış. İlk oda, düğüne gelen misafirlerini ağırlama geleneklerini, ikinci oda çeyiz odası, üçüncü oda ise kına gecesi geleneklerini yansıtıyor. Türk kültürünün geleneksel mizansenlerinin sergilendiği bu bölümler sizi yüzyıllar öncesine götürüyor.

Bu mizansende Antalya yöresinden derlenmiş, mobilya, kıyafet, halı-kilim gibi etnografik eserler kullanılmış. Gezginler’in gözüyle Antalya’nın anlatıldığı bir panonun da bulunduğu bu bölümde bakın Evliya Çelebi Antalya’yı nasıl anlatmış.

Aya Yorgi kilisesi sergi salonu

Evliya Çelebi Seyahatnamesi,1680.

“…Kalesi, Adalie(Antalya) körfezi sonunda minare yüksekliğinde bir kaya üstünde kavisli şekildedir. Etrafı 4400 adımdır…Kale içinde dört mahalle ve gayet sık bin ev vardır. Sokakları kaldırımdır. Her evin dört direk üstüne çardağı vardır ki, geceleri orada yatarlar. Adelie’de deniz kenarında büyük kaynaklar vardır. Bazısı deniz içinde kaynar…Havası ağırdır.

Bu yüzden her sene İstinaz (Korkuteli) yaylasına çıkarlar. Limanı 200 gemi alır, sekiz rüzgârdan emindir…Ama liman içinde her rüzgarın kasırga ve sağanağı eksik olmaz. Onun için gemiler palamarlarını, sahildeki yüksek kayalara bağlarlar…Turuncu, kebbat, hurma, zeytin, incir, şeker kamışı, narı cihanı tutmuştur. Her tarafı bağ bahçedir. Bu şehrin halkı, Anadolu halkı gibi güzel Türkçe konuşurlar. Delikanlıları Cezayir elbisesi giyerler. Kadınları çuka ferace ve başlarına takke üzerine beyaz izar bürünürler. Halkı edepli ve garip dostudur.”

Avlunun diğer tarafındaki bina ise Aya Yorgi kilisesi. Kaleiçi’ndeki beş Ortadoks Rum kilisesinden biri olan Aya Yorgi kilisesi beyaz tonların hakim olduğu, tavandan sarkan klasik tarzda avizelerle aydınlık bir atmosfer yaratılarak, mavi tonlarda Akdeniz mimarisinden esinlenerek restore edilmiş. Doğu giriş kapısında Aya Yorgi’nin ejderhayı öldürme sahnesinin de yer aldığı mermer yazıtta şöyle yazıyor:

“Bu Aya Yorgi kilisesi hep var idi. Harap olduğundan, Antalya’da bulunan Hristiyanların ianesiyle yapılmıştır.”

1920 ‘li yıllarda nüfus mübadelesinin ardından cemaatinin tümünü kaybeden kilise uzun süre depo olarak kullanılmış. Zaman içinde harap hale gelen kilise, özgün ahşap yapılarının çoğunu kaybetmiş. Bina 1991 yılında Suna İnan Kıraç tarafından satın alınarak, iki yıllık restorasyon sürecinin ardından 1996 yılında Kaleiçi müzesinin sergi salonu olarak hizmete sunulmuş.

Aya Yorgi kilisesinde Çanakkale seramikleri sergisi

Sergi salonunda farklı dönemlere ait Çanakkale seramiklerinden oluşan bir seçki sergilenmekte. Sergiyi gezerken girişin hemen yanındaki İnan Kıraç’ın eşi Suna ve kızı İpek’e yazdığı mektubu okumadan geçmeyin. Eşi Suna Kıraç’a doğum günü hediyesi olarak alınmış ve İpek Kıraç’a müzenin daha çok gelişmesi ve gelecek kuşaklara aktarılması için emanet edilmiş.

Aya Yorgi kilisesinin bir de üst katı var. Suna-İnan Kıraç Kaleiçi Müzesi‘ni ilk ziyaretimde bu bölümü görmemiştim. İkinci gidişimde müzenin en keyifli kısmını kaçırdığımı fark ettim. Büyük avludan Aya Yorgi kilisesine girerken karşınızda bir kapı daha göreceksiniz. Bu kapı ufak bir avluya açılıyor ve buradan çıkan merdivenlerle ikinci kata çıkıyorsunuz. Bu kat 19.yüzyıl Türkiye’sinden sokak satıcıları ve insan tiplerinin olduğu bir seçkiye ev sahipliği yapıyor.

Bu dönemde toplumsal hayatta rol alan farklı meslek gruplarından kişilerin fotoğrafları ve heykelcikleri yer alıyor. Seramik sanatçısı Sadrettin Savaş’ın karikatürize yorumuyla yarattığı bu heykellerde kimler yok ki…

Aya Yorgi kilisesinin üst katı
Çanakkale seramikleri sergisinden fil şeklinde seramik kaplar

Dondurmasının ne kadar sert olduğunu göstermek için bir parçasını duvara atan “kuru kaymak satarım” diyen dondurmacı, tüm yaz boyunca pırıl pırıl parlayan güğümü ve elindeki ibriğiyle Limonatacı Musa Çavuş, Bey Dağlarından gelen karı kıl bir çuvalda taşıyan Karcı Çavuş Ağa, Girit göçmeni Sütçü Mustafa, 20.yüzyılın başlarında Antalya limanın sevimli yüzü, dev gibi iri yarı gövdesi ve kuvvetiyle ünlenen Hamal Başı Süllü Ağa…

Ve burayı keyifli kılan, bu renkli karakterleri seyrederken seslerini de dinliyor olabilmeniz. Kapının hemen yanında yer alan düğmelere tek tek basın ve eski Antalya sokaklarında zamana bir yolculuk yapın.

Suna-İnan Kıraç Kaleiçi Müzesi giriş ücreti ve ziyaret saatleri

Adres: Barboros mah. Kocatepe sok.No:25 Kaleiçi Antalya
Ziyaret saatleri ve günleri: Kaleiçi müzesi, her gün 09:00-18:00 saatleri arasında ziyarete açıktır. Müze, dini bayramların birinci günü, yılın ilk günü ve çarşamba günleri kapalıdır.
Giriş ücreti: Tam:5TL İndirimli:2,5TL (14 yaş üstü öğrenciler, öğretmenler, akademisyenler, 10 kişi ve üstü guruplar. Engelliler ve refakatçileri, 14 yaş ve altı çocuklar, Koç Ailem üyeleri, ICOM kart sahipleri, MMKD üyeleri, basın mensupları, müze personeli, 65 yaş ve üstü kişiler)

Suna-İnan Kıraç Kaleiçi Müzesi nerede

Suna İnan Kıraç Kaleiçi Müzesi’ne nasıl gidilir

Suna İnan Kıraç Kaleiçi Müzesi, Kaleiçi’ne giriş noktalarından biri olan Hadrian Kapısı’na 2dk yürüme mesafesinde. Hadrian Kapısı’na gitmek için ise Zerdalilik-Antalya Müzesi hattında çalışan Nostaljik Tramvaya binip Üçkapılar durağında inmelisiniz. Kepez-Havalimanı istikametinde hareket eden metroya binip, İsmetpaşa durağından 10 dakika yürüyerek Hadrian Kapısı’na ulaşabilirsiniz.

10 YORUMLAR

  1. Kaleiçi’nde her yıl yeni bir müze açılıyor. Suna- İnan Kıraç’ı da gezdim. Özellikle eski Antalya evi ve canlandırmaları çok keyifliydi. İlk açıldığı yıllar ücretsizdi. Sanırım artık ufak bir ücret alınıyor.

  2. Antalya ya bir kaç defa gittim müzeleri harika doğa harikası bir şehrimiz oyuncak müzesini gezmedim bir dahaki sefere insaalh ziyaret edeceğim çok faydalı bir site bulduğuna sevindim emeğinize saglik

  3. Kaleiçi’nde çok sayıda müze açıldı. Sadece oyuncak müzesini gezdim. Suna-İnan Kıraç’ı duydum ama henüz ziyaret etmedim. Yazıyı okuduktan sonra müzeyi çok merak ettim. İlk fırsatta gidicem.

Düşüncelerinizi Yorum Olarak Yazabilirsiniz 💬

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz