İzmir’e defalarca gelip gitmeme rağmen Buca‘ya hiç yolum düşmemişti. 3 gün süren dolu dolu Buca keşfine kadar, bildiğim tek şey Buca’nın İzmir‘in bir ilçesi olduğuydu. Buca Belediyesi’nin düzenlediği Buca’nın tanıtımı etkinliğe ile 3 gün boyunca Buca’yı köşe bucak gezdik.
En çok da yeme-içme yerlerini, lokal restoranları, meyhaneleri, şirin kafeleri, yeni açılan tasarım mekanları, kahve kavurucularını, çorbacıları, gevrek fırınlarını, tostçuları, kokoreçcileri…
Tadı damağımda kalan, pek çok şey denedim ve beğendiğim lezzet duraklarını listeledim. Yolunuz Buca’ya düşerse, ya da bu yazıdan sonra ‘Şu Buca’da ne varmış yahu’ derseniz, buyurun size dolu dolu Buca yeme içme rehberi.
Buca’da nerede ne yenir? Lokantalar, gevrekçiler, tatlıcılar, tostçular…
Buca’da ne yenir? sorusunu sormadan önce İzmir’de ne yenir? ile başlayalım. İlk akla gelenlerden biri tabi ki gevrek yani diğer adıyla simit. O zaman ilk durağımız, Gevrekçi Okan.
Gevrekçi Okan, Buca’nın en eski taş fırınlarından. Mahalle arasında, gösterişten uzak küçük bir yer. 35 yıllık bir fırın burası. Gevreğin dışında boyoz ve poğaça da yapıyorlar. Baba ve oğlu beraber çalışıyor. Kapısından girer girmez karşıda ocak sol tarafta da hamurun yoğrulduğu küçük bir tezgahı var. Açık sistem çalışıyorlar ve gevreğin yapım aşamalarını da izleyebiliyorsunuz.
Bu geleneksel tadı ben çok seviyorum. İstanbul’da güzel simit bulabiliyorum o açıdan şanslıyım. Tam da bu nedenle başka bir şehirde simit alacaksam biraz mesafeli yaklaşıyorum. Ama Gevrekçi Okan’ın gevreğini çok sevdim. İçi hamur değil dışı da çıtır çıtır.
Bosna Çorbacısı, sabah benim gibi çorba içmeyi sevenlerin Buca’da uğraması gereken adres. Uğur Mumcu caddesinde, Buca Heykelin çaprazında kalıyor. İki kardeşin işlettiği Bosna’da çeşit çok. İşkembe, kelle paça, ayak paça, karışık, mercimek… Hepsi kendi suyunda pişiriliyor.
Sabah 4’de açıp gece yarısı 2’ye kadar servisi devam ediyorlar. İçeride 4-5 masa var ama ben asıl dükkanın tam karşısındaki kırmızı duvarların önündeki masaları sevdim. Tatlı servisleri de varmış ama biz sabah gitmiştik, çorba içip kalktık. Bir daha ki sefer tatlı da denemek istiyorum. Mercimek 8 TL, diğer çorbalar 12 TL.
Öte Yaka Izgara, Buca’da et yemek isteyenlerin kesinlikle uğraması gereken bir aile işletmesi. Erdem caddesi üzerinde, Protestan Baptist Kilisesi’nden yürüyerek 1 dakika uzaklıkta, dar bir sokak arasında kalıyor. Menüsü sade ve basit ama lezzetler gerçekten de et sevmeyen birini bile baştan çıkaracak kadar iyi.
Köfte, efsane öte yaka ciğeri, öte yaka pamuk, küşleme ve mayın, menü bu kadar. Efendim pamuk antrikot, mantar, biner ve domatesten yapılıyor gerçekten de pamuk gibi.
Mayın ise adı gibi tehlikeli, kemalpaşa tatlısına benziyor ama içinde kaymak üzerinde tahin ve etrafında karamel sos var. Sokağa asmanın altına atılmış bir kaç masa ve merdivenle bir basamakla çıkılan küçük bir salondan oluşuyor.
Boudja Gastro Pub, eskiden belediye binası olarak kullanılan Pembe Köşk’ün hemen yanı başında, yeni açılmış bir mekan. Buca’da uğradığım mekanlar içinde, dekorasyonuyla dikkatimi çeken iki yerden biri, yemekleriyle de tabii.
İki katlı uzun çatısı kiremitli bir yapının içinde. Merdivenlerle çıkılan üst kısmındaki bölümde duvarın bir tarafı yeşile boyanmış, dar bir salon ve sonunda da bar kısmı var. Pesto soslo makarna, sebzeli pizza, pastırmalı sucuklu pizza, hamburger ve frozen ayran denedim.
Hepsi birbirinden lezizdi. Özellikle frozen ayrana bayıldım. Duvardaki 1950’li yılları hatırlatan siyah-beyaz fotoğraflar ve müzik hoş bir ambiyans oluşturmuş.
Orhan’ın Yeri 1989, ana cadde üstünde, dışarıdan mahalle arasındaki ocak başı restoranlarını anımsatan ama içeriye girildiğinde hiç de öyle olmayan bir mekan. Gelmeden hakkında bol bol övgüye maruz kaldığım bu güzellemelerin hakkını veren bir meyhane.
İçerisi çok büyük değil 10 masa var yok. Ama öyle mezeler var ki, sadece buraya meze yemeye geleyim, karnımı meze ile doldurayım dedirtiyor. Patlıcanlı, salatalıklı, fıstıklı çeşit çeşit meze ile soframız donandı önce.
Her birinden bir çatal alıp arkama yaslanırım diyordum ama nafile. Çatalım bıçağım defalarca tabaklara uzandı. En son gelen ayva tatlısı ve üstü kaymaklı incir tatlısı ile kapanışı yaptım.
Buca Tostçusu, Buca’nın eskilerinden. Dumlupınar mahallesinde küçük salaş bir dükkanda, İsmail abi 16 yıldır tost yapıyor. Yurt dışından ününü duyup gelenler var. Salçası kendi üretimi. Bu salçayla nefis bir sos tostun arasına sürülüyor.
Diğer malzemeler tulum peyniri ve özel yapım sucuk. Hani bir tost ne kadar lezzetli olabilir diyor insan, Buca tostçusunda gerçekten tostun lezzeti bir başka güzel. Yayık ayranı da nefis mutlaka deneyin, isterseniz. Dükkan ufak içerde birkaç masa var. Duvarda, adını belki de çoğu kişinin unuttuğu yerli gazozlar sıralanmış.
Hava güzelse kapının önündeki ufak masaya oturun çünkü sokağın atmosferi de çok nostaljik. Karşıda kasap hemen yanında ayakkabıcı, sokağı izleyerek, o nostaljik havayı soluyarak tost yemek keyifli. İsmail abinin tostu kadar kalbi de güzel, öğrencilere burs vererek destek oluyor.
Teksin Lokantası‘nda yemeklerin tadına bakarken, sanki kısa bir tatillerde eve dönmüşüm de annem o özlediğim ev yemeklerinden yapmış gibi hissettim. Ayşe hanım ve Şevki bey işletiyor.
Sıcak, temiz, sakin bir mahalle lokantası olan Teksin’in etrafı da yemyeşil ağaçlarla çevrili. Eğitim fakültesinin iki kapısının arasında kalan lokantanın müdavimleri öğrenciler ve akademisyenler.
Menünün ana bölümü sulu yemekler ve zeytinyağlılar. Neredeyse 8-10 çeşit zeytin yağlı oluyor her gün. İzmir köftesi, tavuk suyu çorba ve kabak tatlısı ve kazandibi denedim, inanılmaz lezzetliydi. Bazı günler ciğer ve kelle paça çorbası da çıkıyormuş, ben denk gelmedim.
Işık Lokantası, Buca’nın en ünlü esnaf lokantası. Mehmet Akif Caddesi üzerinde Şirinyer parkına bir kaç dakika yürüme mesafesinde. Buca’ya gitmeden önce en çok tavsiye edilen yerlerden biriydi Işık. Sabah erken saatte açıyorlar akşam 6 gibi yemekler bitiyor.
Sulu yemeklerden aklınıza ne geliyorsa var. Çorba ve hünkar beğendi yedim, gayet lezizdi. Mekan küçük ve talep çok olduğundan sirkülasyon çok hızlı. Boşluk bir yer bulduğunuzda hemen oturmanız gerekiyor. Aynı masa farklı müşteriler tarafından paylaşılıyor ama içiniz rahat olsun masalar plexiglass ile bölmelere ayrılmış.
Kadayıfçı Saim Usta, vitrini baklava ile süslü, cadde üstünde küçük bir dükkan. Künefesinin meşhur olduğunu duyduktan sonra, künefeyi çok seven biri olarak listeme eklemiştim.
İçeride iki masa, bir tezgah, camın önünde insanın aklını başından alan baklava tepsileri ve künefe için üçlü bir ocak var. Ocağın başında künefenin nasıl pişirildiğini, pişirme nüanslarını izledim. Pişirme ve şerbet dökme kısmı çok keyifli. Künefelerde nefis ama bir tık tatlı geldi bana. Mevsime göre farklı şerbet kullanıyorlarmış.
Cafe Castro, Bucalı Özkan beyin kahve dükkanı. Burada farklı kahve çekirdekleri öğütülüyor. Brezilya, Afrika, Arap Yarımadası’ndan gelen çekirdekler öğütülüyor. İçeride oturmak için mekan yok, istediğiniz kahve çekirdeğinden satın alıp çıkıyorsunuz. Online satışları da var dilerseniz web sitesinden de sipariş verebilirsiniz.
Kızıldeli Şarap, Dumlupınar mahallesinde, sarmaşıkların arasına saklanmış tatlı bir mekan. Hem dışı hem içi çok fotografik. Abidin abi Bektaşi dedelerinden aldığı şarap kültünü burada yaşatıyor ve kızı ile birlikte şarap üretimi yapıyor.
10 yıl önce alıp restore ettikleri iki katlı bu şirin mekanda, kendi üretimleri olan şaraplarını satıyorlar. Buca’da uğranılması gereken bir mekan, özellikle şarap seviyorsanız.
Atom Kokoreç, Buca’da ayaküstü uğradığımız, benim en uzak durduğum sokak lezzetini bana sevdiren, uğramanızı rahatlıkla önerebileceğim bir lezzet durağı. 40 yıldır Buca’da Arnavut usulü kokoreç yapıyor.
Kazım usta küçük el arabasının içinde pişen atom kokoreçleri yine bu el arabasının iki karış uzunluğundaki tezgahında hazırlıyor. Öğlen iş başı yapıyor en fazla birkaç saat içinde bitiyor. Benim sakatat ile çok aram yok ama beğendim tadını. Salçalı özel bir sosun içinde piştiği için kokusu da nefis.
İkizler Kelle, bana kelle yiyebileceğimi, çok da garip bir tadının olmadığını öğreten bir adres. Burası dışarıdan bakıldığında alalade bir kasap dükkanı havasında.
Önünde büyükçe bir içinde tavuğun bilimum bölgelerinin ve kellelerin döndüğü camla kaplı bir ocak sistemi var. Kelleler pişince usta yaklaşık 30-40 saniyede kelleyi hazır hale getiriyor. İşin şov kısmı da tam bu an.
Nasıl o kadar hızlı bir şekilde etten kemiği ayırdığını da anlayamadım. Tıpkı bir sihirbaz gibiydi. Etrafta oturup yiyebileceğiniz bir masa yok, genelde paket yaptırıp eve götürüyor müşteriler.
Buca yeme içme mekanları ile ilgili derli toplu bir liste arıyordum. İyi oldu, eline sağlık 🙂
Teşekkürler Buğra, bu yazının bir de gezilecek yerler versiyonunu yazmam lazım:)
Harika blog yazı dizisinde ilgimi çeken özel bir yapım ve tadı olan atom kokoreç oldu. Yapım aşamasında izlediğim bu lezzet ‘e İstanbul, Ankara, Adana yada Antalya da hiç denk gelmedim. Uzun yıllardır bildiğimiz klasik kokoreç yapımı ile karşılaştım. Atom kokoreç’ in yapım aşaması ürünün oldukça hijen olmasını sağlıyor.
Ben de ilk kez Buca’da yedim Orhan bey. Bu tarz yiyecekleri çok sevmesem de tadını beğendim. Hijyen açısından dikkat edilmesi gereken bir yiyecek.
Bu anlamda ürünlerin her ne kadar yapım aşaması hijenik açıdan bilinmez olsada genel olarak seviyoruz. Teşekkür ederim.
Yine İzmir Kavaklıdere şarapları ile ün kazanmışken Bucada Kızıldeli ünvanı altında şarap üretim mekanı ile karşılaşıyoruz. Bu ürünün üretimi Bucada üretilen üzümlerle yapılıyor olmalı.
Evet Buca’da bir aile bu şarapları üretiyor. Küçük bir şarapevleri var Dumlupınar Mahallesinde. Dışı sarmaşıklarla kaplı çok tatlı bir mekan. Giderseniz uğrayın.
Muhteşem tatlar üretip insanlarımızın beğenisine sunan mekanların varolduğunu bilmek mutluluk verici. İzmir’e gittiğimde çok severek dolaşacağım yer Buca olacak.
Mega kent İstanbul gibi İzmir şehrimizde benim nazarımda dünyanın gezilip görülmesi gereken şehirleri arasındadır. Bu blog yazısı İzmir’in en büyük ilçesi olan Buca’nın içinde ne muhteşem tatlar barındırdığını bizlere en akıcı bir dille öğretti. Taş fırın geleneğinin devam ediyor olması geçmişten günümüze süre gelen bir özel tadın varoldupunun işaretidir.
Böyle küçük eski fırınları seviyorum. Simitleri çok lezzetliydi. Baba- oğlu işletiyorlar. Antalya’da var mıdır böyle bir fırın. Onları da yazmak isterim.
Antalya da taş fırın olarak hizmet veren Taş Fırın Dokuma, Kepez, Konyaaltı işletmelerinin yanı sıra Aksu, Serik, Manavgat, Akseki, Gündoğmuş ve Alanya da olduğunu biliyorum. Teşekkür ederim.
Muhteşem anlatımınızla kaleme aldığınız yazı diziniz taktire şayan. Sizi tebrik ediyorum.